Buse Duman

Buse Duman


Sahi Şimdi Ne Olacak?

29 Ocak 2018 - 14:53

Bazen konuşamıyorsunuz, bazı şeyleri dile getiremiyorsunuz. Diliniz düğümleniyor, kelimeler boğazınıza takılıyor ve sizde, yazmayı tercih ediyorsunuz. Burada başkalarına dert anlatmak yerine belki de kendimle konuşuyorum ama bunu kendime bile itiraf edemiyorum. Yazacağım satırlar yalnızca benim hissedebildiğim kadarı olacak. Çünkü bilirsiniz, herkesin acısı kendine kadar. “Seni anlıyorum” kelimeleri ise tamamen teselliden ibaret.

Benim sizin yaşadığınız şeyi anlamam için, tamamen sizin yerinizde olmam gerekiyor. Aksi takdirde bu acınızı küçümsemek olur. Kişiler aynı olayı yaşasa dahi hissettikleri acının yoğunluğu ve karşılığında verdikleri tepkiler hiçbir zaman aynı olamaz. Empati bile bir yere kadar. Herkes gittiğinde, acınızı yine siz yaşarsınız.

Bahsettiğim şeyi tabiî ki de maddi acılar değil beni yanlış anlamayın. Bu tür mevzularda her zaman bir çıkış yolu bulunur. Güneş nasıl her gece batıyorsa, ertesi gün yeniden doğacaktır. Dönme ihtimali ufacık bile olsa, geri getirilebilir kaybolanlar. İnsan isterse başarır, toparlar dağıttıklarını yeniden.

Bahsettiğim şey, manevi acılar, verdiğimiz kayıplar. İnsan doğası gereği hep içinde hep bir şeylere inanma ihtiyacıyla gelir dünyaya. Hayatı boyunca da buna devam eder. Din gibi ailede insanın inandığı başlıca şeylerde yer alır. İnsan ilk inanmaya annesinden sonra ise babasından başlar. Onlara inanır, onu bırakmayacaklarına inanır, arkasını kolladıklarına inanır, her yanlışın doğrusunu öğrettiğine inanır, inanır da inanır… İnsan illa ki tek başına bir bireydir, lakin yalnızlık ise Allah’a mahsustur. İnsan hayatı boyunca yalnız kalmamak için uğraşır ve yalnız bırakılmazda zaten. Aile ilk ve en sağlam rol modeldir. İnsanın ailesi maddi ve manevi ne kadar destek olursa, kişi bir o kadar güçlü bir kimlik kazanır. Aile dediğin kurum bir insanın hayatını tamamen etkileyen yegane şeydir.

Kendi acılarımdan bahsedeceğimi söylemiştim. Karakter olarak aslında duygusal olmama rağmen zaman içerisinde bununla baş etmeyi öğrenmiş tamamen duygusuz rolü yapma konusunda ustalaştığını düşünen biriyim. Duygusal karakterlerin zaman içerisinde insanlar tarafından kırıldığını görerekten aslında korkakça davranmış olabileceğimi de belirtmeden geçmeyeyim. Çünkü aşırı üzüldüğünüz bir dönemde artık bir karar vermeniz gerektiğini fark ediyorsunuz.

Kendime şu satırları tekrarladığımı daha dün gibi hatırlarım… “Eğer benim üzülecek kadar değer verdiğim insanlar, bana yalnızca beni üzebilecek kadar değer v eriyorsa artık onların bunu yapmalarına izin vermemeliyim” Daha önce de yazdım, anlattım. Hayatımızda ki kimse doğumdan ölüme hayatımızda olamıyor maalesef ve kalıcı olmayan şeyler için bu kadar üzülmemeli insan. Buna dayanarak hep arkamda ailem olmasına güvendim. Çünkü diğer insanlar gibi değiller. Doğumumdan, birimizden birinin ölümüne kadar yanımdalar biliyorum. Onlar üzülmeye değer işte.

Onlar görevlerini yapıp, arkamda olduklarını doğduğum günden beri bana hissettiriyorlar. Çoğu şeye olan cesaretim,  hayatta her şeyle başa çıkabilme gücünü kendimde bulabilmem onlar sayesinde. “Ölüm var, ölüm” diyoruz ya her zaman, insan kendi başına gelmeden anlayamıyormuş bu üç kelimenin anlamını. Ben bir nebze şanslıyım belki de. Her zaman babamlaydım, her zaman bana olan sevgisini dinledim, izledim. Dolu dolu anılar, kahkahalar bıraktık geride. Her hangi bir pişmanlığım olmadı hayatımın onunla geçen her dakikasında. Tek üzüldüğüm vedalaşamamak… Herkes gibi. İnsan beklemiyor işte böyle ani ölümleri halbuki bilsek daha sıkı sarılmaz mıyız sevdiklerimize? İnsanız işte, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp üzülüyor ve hatta üzüyoruz.

Siz ne yapardınız bilmiyorum ama ben ilk defa en yakınımı kaybetmenin verdiği şokla neler yaptığımı hatırlamıyorum bile. Çok bağırıp, küfür edip ağladım. Saatlerce ağladım hem de. Ama sustum. İnsan ağlayamıyormuş bir süre sonra.  Derlerdi de inanmazdım doğruymuş işte. Bu kadar çabuk geçiyor mu? Derseniz, kesinlikle geçmiyor. Toprağa verdikten sonra hissettim içimde oluşan o kocaman boşluğu. Anlayamadım, algılayamadım. İnsanın aklının yetmediği şeyler oluyormuş ya hayatta. Benim için bu, tam olarak böyle bir olay. Hayatımda artık babamın olmayışı ruhumda kocaman simsiyah bir boşluğu temsil ediyor. İnsanlar varken hissetmiyorsunuz, sürekli bunu düşünemiyorsunuz. Fakat yalnız kalınca kopuyor fırtınalar. Önce gerçekten göğüs kafesinize bir şeyin baskı yaptığını hissediyorsunuz. Bu böyle normal aldığınız nefesin yarısını alabilmenizi ve nefesinizin daralmasını sağlıyor. Bir bakmışsınız nefes nefese kalmışsınız. Daha sonrasında ise kulaklarınızda bir çınlama beliriyor, beyninizin karıncalandığını hissediyorsunuz. Aklıma ilk “Şimdi ne olacak? Ben ne yapacağım?” soruları geliyor. Alışık değilim ki babasız kalmaya, ne cevabı bulabiliyorum ne soruları doğru düzgün sorabiliyorum kendime. Daha sonralarda kafamda beliren şeyler darma dağınık. İlk zamanlar daha çok acıttığını düşünüyorsunuz fakat o an ki şokla pek hissedemiyorsunuz. Bakın bu acı kapanmıyor, gün geçtikçe daha çok sızlıyor ama geriye yapabileceğiniz tek şey alışmak kalıyor. Bana bir şans tanınmış olsaydı ve vedalaşabilseydim şayet ona şunları söylemek isterdim…

“Seninle gurur duyuyorum.

Bana her zaman yapabileceğinden kat kat daha fazla babalık yaptığın için,

Yoklukta bile bunu bize asla göstermediğin için,

Mantığımla istediğim her şeyi bana verdiğin ve sağladığın için,

Aklımı kullanarak yaptığım, elde ettiğim her şeyde arkamda olduğun için,

İstediğim her şeyi elde edebileceğimi bana gösterdiğin için,

Bana babalığın yanında dostluk, sırdaşlık yaptığın ve bu sayede aramızda ki güveni sağladığın için,

Beni her konuda anlamaya çalışıp aramızda yalan olmasına asla izin vermediğin için,

Beni bir kenara atmayıp, her zaman içten ‘seni seviyorum’larla sarıldığın için,

Her gülüşünle içimi ısıtıp, bana güzel gülmeyi öğrettiğin için,

Daha satırların yetmeyeceği milyonlarca şey için gurur duyuyorum seninle.

Hani hep başkalarına anlatırken beni derdin ya “kavga olsa ilk kızımı çağırırım, o kadar güveniyorum ona” diye, sen gittiğinde ben hep kızdım sana. Bir insan kızına bu kadar nasıl güvenir yalnız bırakır diye günlerce kızdım sana içten içe. Beni affet baba ama hazır değilim. İnan o kadar güçlü değilim affet. Ben her şeyi özgür yapardım, cesaretle yapardım, korkmazdım çünkü arkamda hep sen vardın. Şimdi ne olucak? Nasıl alışılır bilmiyorum. Gamzelerine iyi bak olur mu? Kızın seni çok seviyor. Sen mükemmel bir babasın, o yüzden tekrar tekrar söylüyorum. Seninle gurur duyuyorum…”

Sahi gerçekten, Şimdi Ne Olacak? Bilmiyorum ama insan öyle bir noktaya geliyor ki bir gece de büyümek ne demek anlıyorsunuz. Hayata artık aynı bakamıyor, annenize kardeşinize daha çok sarılıyor, daha içten kokluyorsunuz. Bu yoldan dönüş yok anlıyor musunuz, bu yara sarılmıyor ve maalesef kabukta tutmuyor. Şimdi oturun ve düşünün yalnızca. Sizin acınız ne ve nasıl acıtıyor? Üzülmenize değiyor mu? Eğer değiyorsa bu acıdan korkmayın ve aksine sımsıkı sarılın. Çünkü bu içinizde hala bir şeylerin yaşadığının kanıtıdır.

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • Hilal Arat Elmastaşlı
    6 yıl önce
    Yüreğine sağlık! Maşallah sana! Aynı şey benim de başıma geldi ve boğazım dugumlendi arayamadım. Çok güçlü olmaya devam edeceksin. Çünkü onlar bizle bağlarını asla koparmayacaklar...
  • nermin abdullahoglu
    6 yıl önce